Bir Ece klasiği, siyah özel cilt bezi üzerine yaldız ve gofre
baskılı, ciltli ajandadır.
Renginde kurdele ayraçlı, beyaz kağıda ticari sayfalı ajandanın
her sayfası bir günlüktür.
Bu ajanda içinde, vergi ödeme günleri, coğrafi hareketler ve
fırtınalar, telefon fihristi, aylık gelir-gider çizelge tabloları ve faydalı
bilgiler bulunmaktadır.
Sayfaların yanındaki fihrist özelliği bu ajandayı
klasikleştirmiş olup, arka kapak içine kullanım kolaylığı için şeffaf kartvizitlik
yerleştirilmiştir.
Ece Ajandaları’nı görmeyen, bilmeyen yoktur. O kalın heybetli siyah ajandaların tarihi ise Osmanlı’nın sonlarına dayanmaktaymış.
Ece hakkında,
Bugün hala üretimine devam edilen Ece Ajandaları’nın
yolculuğu Mehmet Sadık Kâğıtçı’nın 1892’de Beyazıt’ta Afitap mağazasını
açmasıyla başlamış. Sadık Bey 1910 yılında sadece kırtasiye ürünleri satmaktan
vazgeçip, aynı zamanda kendi ajandasını üretmeye başlamasıyla da kısa zamanda
ajandalar Türkiye’nin prestijli ve akla ilk gelen ajanda markası olmayı
başarmış.
Ece Ajandaları o dönemde "hatırlatmak ve hatırlamak
için yazılan” anlamına gelen MUHTIRA ismini almış öncelikle. Balkan Harbi, I.
Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde de tüm zorluklara rağmen ajandalar
basılmaya devam edilmiş. Daha sonrasında, Mehmet Sadık Bey’e yaptığı işler
nedeniyle ‘Kağıtçı’ soyadı verilmiş.
Ece İsmi Nereden Geliyor?
Ajandalar Ece ismini aldıktan sonra, ismin ilk dünya
güzelimiz Keriman Halis‘e Atatürk bizzat Ece soyadını verdiğinde Keriman
Halis’e atfedildiğini biliyoruz. Fakat bundan öncesi için işin içinde acıklı
bir aşk hikayesi mevcut.
Şu an yönetimde olan, ailenin üçüncü kuşak üyelerinden
Seydali Gönel bunu şu şekilde anlatıyor: "Ece ismi, bizim için gizli
kalmış bir yara gibidir. Dedenin üçü kız olmak üzere beş tane çocuğu var. Erkek
çocuklardan en büyüğü, yani Ahmet Dayı, pilot olmayı çok istiyor ve pilot olmak
için Romanya’ya gidiyor. Ece isminde güzel bir kıza âşık oluyor. Ama o kızla
birlikte olamıyor, ayrı düşüyorlar. Ahmet Dayı bu aşkından dolayı İran’a
gidiyor ve kayboluyor. Kendisinden bir daha haber alınamıyor. ‘Ece’ ismi de
oradan geliyor; bizim ‘Ece’miz Ahmet Dayı’nın aşkıdır. Bu hikâye gizli
kalmıştır. Hatta bunu kamufle etmek için, Atatürk’ün ilk dünya güzellik kraliçemiz
Keriman Halis’e verdiği ‘Ece’ unvanından dolayı bu ismin konulduğu söylenmiş
hep. Bu hatırayı kendi içimizde daha fazla saklamanın artık bir anlamı
olmadığını düşündük. Bu yüzden de bu defterlere ‘aşkın defterleri’ diyoruz.”
Fakat başka kaynaklarda Ahmet Kağıtçı’nın Romanya değil
Afganistan’a gittiği sonra söz konusu Ece isimli kadın ile evlenemeyince
Türkiye’ye dönüp intihar ettiği de geçiyor dolayısıyla net kanıtları
olmamasıyla birlikte bu ismin bir aşk hikayesinden geldiği konusunda hemfikir
olabiliyoruz.
Bahsi geçen ajandalarda hala daha çok büyük bir insan eli
emeği geçiyor dolayısıyla fabrika gibi seri üretim gerçekleştirilemiyormuş
dolayısıyla da gün içerisinde belirli bir sayının üzerinde üretim
yapılamıyormuş. Bu sebeple ilk günkü özelliğini ve güzelliğini hala koruyor.
Ece Ajandası, Altın yazmalı kara kaplı defter Osmanlı
Sultanlarından, Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’ye; siyasetçilerden
yazarlara, tüccarlardan sanatçılara herkesin hayatının bir parçası olmuştur.
"ECE bir marka olmanın ötesinde bir deyiş, bir vurgu, bir hikayedir; bir
koku bir his, bir farklı dokunuştur. ECE bir ailedir. Her şeyden önemlisi
acılarıyla ve sevinçleriyle, doğrularıyla ve yanlışlarıyla tüm gerçekliğiyle
besinci nesline kadar uzanan bir İstanbul ailesidir.”
Adeta Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi tadındaki bu gerçek
bir marka öyküsünü sizlerle paylaşmak istedik. Ece Ajandası’nın sizin için de
nostaljik bir önemi bulunuyor mu, hala kullanıyor musunuz?